DOLAR
32,39 -0.12
EURO
34,77 -0.10
ALTIN
2.410,30 -1.02
BIST
10.115 +0.32
BITCOIN
63.390 +1.28
12

Necmettin Erbakan: Ortak Pazar ve Türkiye

Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın 1987 yılında Türkiye'nin Avrupa ortak pazarına dahil olmasını eleştiren konuşmasına ulaştık.

SİYASET 21.02.2020, 11:22
Necmettin Erbakan: Ortak Pazar ve Türkiye

Esselamüaleyküm çok aziz ve muhterem Elaziz’li kardeşlerim. Muhterem kardeşlerim şu a tekrar sizlerle beraber olmanın büyük bahtiyarlığı içindeyim. Huzurlarınıza biraz evvel sizlere takdim edilen arkadaşlarla birlikte geldik. Hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum...

Sözlerime başlarken, her şeyden önce bugün Elaziz’e gelirken büyük bir konvoy halinde uzak mesafelere kadar gelip, iklim şartlarının ağırlığına rağmen bizi karşılamak üzere gösterdiğiniz büyük misafirperverlikten dolayı şimdi bu Elaziz’imizin arana arana bulunabilen en büyük salonunun içini dışını dolduran binlerce kardeşimiz olarak bu konferansa gösterdiğiniz alâkadan dolayı hepinize teşekkürlerimizi arz etmeyi bir vazife sayıyorum, Allah hepinizden razı olsun.

Yine sözlerime başlarken, bu güzel vesileyi hazırlayan, bu konferansın tertibinde vazife alan tertip komitesi kardeşlerimize ise bilhassa teşekkürlerimi sunuyorum. Konferansımızın bütün Elaziz’li kardeşlerimiz, bu salona teşrif etmiş olan bütün dinleyici kardeşlerimiz ve milletimiz için hayırlı, feyizli ve faydalı olmasını niyaz ederek konumuza giriyorum.

Bu Bir İlmi Konferanstır

Önce hemen belirteyim ki konferansımız bir ilmi konferanstır. Temel bir memleket meselesini ilmî açıdan incelemek üzere bu salonda bir aradayız.

Elazizli kardeşlerimizin davamıza ve memleket meselelerine eskiden beri büyük hassasiyet ve muhabbetlerini her zaman zaten bilegelmişizdir. Bugün de bu coşkun tezahüratınızla bunu bir kere daha yaşamak bahtiyarlığına erdik. Ancak konferansımız bir ilmî konferans olduğu için hemen başlangıçta rica ediyorum ki mümkün olduğu kadar konuşulanları sükûnet içinde dinleyelim, bunlarda ne anlatılmak istendiğini huzur içerisinde takip edelim ve inşallah bunu memleketimizin bugün buraya gelip dinleyemeyen diğer kardeşlerine nakletmeye çalışalım. Bunun için şu ana kadar gösterdiğiniz kalbî, samîmî tezahüratınıza teşekkür ediyorum ancak, bundan sonraki konuşmamız esnasında hislerimize sahip olarak mümkün olduğu kadar konuşmayı huzur ve sükûn içinde dinleyelim lütfen.

Neden Ortak Pazar Konferansı?

Önce bu kadar sayısız memleket meselesi varken, yıllarca siz kardeşlerimize büyük hasret hisleriyle dolu olarak huzurlarınıza gelmişken, neden başka bir konudan bahsetmiyoruz da -Ortak Pazar ve Türkiye- diye bir mevzuya öncelik veriyoruz. Mevzuun ehemmiyetini her şeyden önce birkaç cümleyle belirtmek istiyorum.

Bakınız, bu mevzuun ehemmiyeti şuradan ileri geliyor Muhterem kardeşlerim: Ortak Pazar kelimesi içinde “Pazar” diye bir söz ifade ediyor. Yapılan propagandalarla da bunun sanki bir iktisadî işbirliği hareketiymiş gibi anlaşılmasına özen gösteriliyor. Halbuki aslında Ortak Pazar denen hadise, bir iktisadi işbirliği hadisesi değildir. Türkiye’nin Ortak Pazar’a sokulması demek 320 milyonluk bir Hıristiyan aleminin içerisine, 52 milyonluk Türkiye’yi götürüp bir vilayet olarak bağlamak, onların emirlerine sokmak, onlarla beraber tek bir devlet olmak hadisesidir. Hadise ekonomik değil, siyasîdir ve ideolojiktir. Bu sebepten dolayıdır ki iktisadî meselelerin çok ötesinde çok büyük mana ve ehemmiyet taşıyan bir konudur. Onun için başka konulara nazaran bin yılın en büyük hadisesidir. Haçlı seferleri ile elde edilemeyen neticeleri, bu isimler altında elde etmenin bir oyunudur. Konferansımız esnasında açıkladığımız zaman bunları bir kere daha hep beraber göreceğiz inşaallah. Bu sebepten dolayıdır ki mesele bu yönüyle çok mühimdir.

Ortak Pazar Neden Millî Görüş’ün Zıddıdır?

Diğer yan, biz bin yıl Millî Görüş’e sahip bir milletiz. Sultan Alparslan bu toprakları bizim vatanımız olması için Malazgirt’te büyük zaferini yaparken kalbinde bir görüş vardı. O görüşün adına bugün bildiğiniz gibi Millî Görüş diyoruz. Sultan Fatih İstanbul’u fethederken kalbinde bir görüş vardı, ona Millî Görüş diyoruz. İstiklâl Harbi’ni yapan Mehmetçik Sakarya’da siperde iken bir görüş vardı kalbinde, buna Millî Görüş diyoruz. Biz bin yıl Millî Görüş zihniyetiyle dünyaya Hakk’ı, adaleti tanıtmış şerefli bir milletin evlatlarıyız. Ancak, yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki iki asırdan beri Dünya Siyonizmi bu asil, bu necip milleti bu haklı yoldan saptırmak için elinden gelen her türlü gayreti esirgememiştir. Radyolarla, televizyonlarla, kitaplarla, beyanatlarla bu aziz milletin üzerine iki asırdan beri öyle menfî propagandalar yapılmıştır ki bugün maalesef bu milletin evladı olduğu halde Türkiye meselelerinin çözümünü solculukla hallolacak zanneden memleket evlatları var. Avrupa’nın faizci kapitalist zihniyetiyle hallolacak zanneden memleket evlatları var. Siyonizm iki asır uğraşa uğraşa kültür emperyalizmi yoluyla bin yıl Millî Görüş’e sahip olan milletimizin içinde bazı evlatlarımızı maalesef yanıltmış ve bugün bir vakıa olarak üç görüş orta yere çıkmıştır: Bu görüşlerden birisi solcu görüş, öbürü faizci kapitalist görüş, asıl milletin kendisi ve gövdesi ise Millî Görüş’tür. Şimdi bu tasnifi yapmamın sebebi şudur: Millî Görüş Türkiye’nin meselelerinin çözümüdür. Halbuki Ortak Pazar hadisesi her yönüyle, Millî Görüş’ün tam zıddı bir harekettir. Niçin böyledir? Bir iki cümleyle bunu izah etmek istiyorum.

Millî Görüş, bugünkü mevcut anayasadaki temel esasları ciddiye alan görüştür. Bugünkü anayasa bağımsız devlet istiyor. Solcular, faizciler, memurun maaşını bile IMF denen Siyonist kökenli heyetlere tayin ettiriyorlar. Bu nasıl bağımsızlık?

Öbür taraftan bugünkü anayasanın içerisinde “demokrasi” diyor. Demokrasi ne demek? Milletin istediğine razı olacaksın. Halbuki bu solcu ve faizci zihniyetler “Hayır biz bu milleti istediğimiz şekle sokacağız” diyor. Yani solcu ve faizci zihniyetler anayasadaki temel esaslara uymuyor. Millî Görüş ise bunları ciddiye alıyor.

Anayasada “Angarya yasaktır” diyor, öbür taraftan solcusu da, faizcisi de faizleri 100’e çıkartmış. Fakir fukarayı sömürüp duruyor.

Anayasada “Ekonomi adil olacaktır” diyor. Bunlar hep anayasanın içerisindeki prensipler... Halbuki solcular ve faizciler vergiyi fakirden alıyor, krediyi zengine götürüyor. Bu nasıl adalet? Ne yazıyorsa Anayasada tatbikatta hepsinin tersi oluyor.

Hatta şu çok dillerine doladıkları “Laiklik” prensibi dahi… Laiklik ne demek? Kimse kendi inancını başkasına zorla kabul ettirmeyecek, herkes kendi inancında hür ve serbest olacak. Şu tatbikata bakın, şu tatbikata bakın... İlahiyat Fakültesi’ne giden kız çocuğunun bile başı zorla açılıyor. Bu nasıl Laiklik?.. Bir insan kendi dini inancına uygun konuşma yapıyor, bu insanı alıp mahkemeye veriyorlar. Bu nasıl Laiklik?.. Yani solcu ve faizci zihniyetler Anayasada yazan prensiplerin hepsinin aksini tatbik etmektedirler.

Millî Görüş Anayasada yazan prensipleri ciddiye alan görüştür ve bunun temel ilkeleri şunlardır:
Birincisi biz, 52 milyon memleket evladı birbirimizin kardeşiyiz. Birinci prensip kardeşlik prensibidir.
İkinci prensip devlet millete zulüm için, tahakküm için değil, millete hizmet için vardır. Devlet-millet kaynaşması istiyoruz. Ne demek bunun manası? Öyle bir devlet olmalı ki, Kars’taki kardeşimizle, Muğla’daki kardeşimiz iş olsun diye değil, bayram nutuklarında konuşurken değil, kendi kendine düşünürken “Benim ne güzel devletim var” diyebilsin.

Bundan başka, Millî Görüş manevi kalkınmayı esas alır. Bugünkü Anayasanın 4. maddesinde “Millet fertlerinin manevi kalkınmasını temin etmek devletin vazifesidir” diyor. Yine bugünkü Anayasanın 12. maddesinde “Memleket fertlerinin hepsi kendi manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir” diyor. Ama tatbikata gelin bakalım: Nerede bu milletin manevi gelişmesinin programı, plânı?.. Nerede bu milletin manevi gelişmesini temin etmek hususundaki hürriyeti?.. Onlar hep Anayasada lafta kalıyor. Tatbikata geldiği zaman bunları ortadan kaldırıyorlar. İşte bunun için Millî Görüş, “Biz manevi kalkınmayı esas alıyoruz” diyen görüştür. Yine Millî Görüş, aynı zamanda millî, güçlü, süratli, yaygın kalkınma yani bütün yurdumuz her tarafıyla kalkınacak.

Yine Millî Görüş’ün bir diğer temel prensibi bildiğiniz gibi Ağır Sanayidir. Niçin Ağır Sanayi?.. Çünkü biz tarihin en şerefli milletiyiz. Savunma Sanayi dahil bir takım ihtiyaçlarımız için başkasına esir, köle olacak bir millet değiliz. Avrupa’nın, Amerika’nın nesi varsa bizde de o olacak. Çünkü bu millet, lider bir ülkenin milletidir, başkasına uydu olacak, uşak olacak bir millet değildir. İşte Millî Görüş buna inanmak, bu görüşte olmak demektir.

Ve yine Sıhhatli Ekonomiye geçiş Millî Görüş’ün temel prensibidir. Sıhhatli Ekonomi ne demek? Sıhhatli Ekonomi demek, adalete dayanan, vergiyi fakirden değil -bunların yaptığı gibi- malî gücü olan alan, krediyi zengine değil, faydalı iş yapacak insana veren, her yönüyle Hakkı üstün tutan, kuvveti, fırsatçılığı değil, adil bir ekonomik sistemi ülkemizde tesis etmek, Millî Görüş’ün bir diğer prensibidir.
Ve Millî Görüş’ün bir diğer prensibi de herkese refah... 52 milyonun hepsi bu memleketin evladıdır. Herkese refah olacak, üç tane holdinge değil... 52 milyon insanın hepsine refah getirmek Millî Görüş’ün prensibidir.

Dış politikada da şahsiyetli dış politika, lider ülke Türkiye politikası ve kardeş Müslüman ülkelerle en ileri derecede işbirliğini kurmak...

Şimdi konumuza girerken bunları belirtmemin sebebi Türkiye’nin götürülüp Ortak Pazara vilayet yapılması demek, bütün bu söylediğimiz prensiplerin hepsinin ortadan kaldırılması demektir. Önce bağımsızlık ortadan kalkacak, çünkü onlar ne karar alırsa Türkiye bir vilayet gibi “Baş üstüne” diyecek. Bundan başka kalkınma değil, şimdi konuşmamızın arkasından belirteceğim gibi en büyük tesisler onların olacak, bize ise sadece garsonluk ve çıraklık düşecek. Onun için Ortak Pazar diye oynan oyun Millî Görüş’ün tam zıddıdır. İşte bundan dolayıdır ki bu memleketin Millî Görüş’e inanmış milyonlarca insanı Allah’ın izniyle ne yapıp yapıp bu solcu, bu faizcilerin millete sormadan bir gürültüye getirip de bu milleti Avrupa’ya vilayet yapma hareketine mani olacaktır. Buna millet olarak müsaade etmeyeceğiz inşaallah. İşte bu bakımdan konu mühimdir.

Konunun bir diğer ehemmiyeti de şuradan ileri geliyor: Ortak Pazar’ı Avrupalılar kuralı şimdiye kadar tam 30 sene oluyor. Bu Pazar kurulur kurulmaz, Türkiye’dekiler “Biz de bu Pazar’a gireceğiz” diye 28 sene önce müracaat ettiler. Bu arada Ankara Anlaşması diye bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmanın ön gördüğü 22 senelik süre, hazırlık dönemi, geçiş dönemi hepsi arkada kaldı. Şimdi bugünkü hükümet “Biz ne pahasına olursa olsun bu sene gidip Ortak Pazar’a gireceğiz” diyor. “Bu sene içerisinde buraya gireceğiz” dediği için memleketini, vatanını seven insanlar için şu a demek ki en fazla bir yıllık bir müddet var. Kritik bir noktadayız. Böyle bir noktada karış karış yurdumuzun her tarafını dolaşıp 52 milyon insana bu meselenin iç yüzünü anlatmak ve böyle bir hareketi önlemek memleketini, vatanını seven her insan için bir görev olduğundan dolayıdır ki, bizler de başka mühim mevzuları bir kenara bırakmışız, her şeyden önce bu ehemmiyetli meseleyi tetkik etmek, doğrudan doğruya ilmi açıdan bunun mahiyeti nedir, orta yere koymak için bu konferansta mevzu olarak bunu seçmişiz. İşte meselenin ehemmiyeti buradan ileri geliyor. Hem konu çok mühim, hem de zaman bakımından kritik bir noktadayız. Bunu şimdi konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız?

Birlik Fikri 19. Yüzyılda Doğdu

Çok Aziz ve Muhterem kardeşlerim...
Önce bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bakınız şimdi 20. asrın sonuna geliyoruz. Bundan önce 19. asır geldi geçti. Dünya haritasını önümüze alıp dünya olaylarına bir göz attığımız zaman 19. asırda iki önemli olay görüyoruz: Birincisi parçalanmış bir Almanya’nın önce aralarında bir gümrük birliği kurarak bir Alman Devleti meydana getirmesi olayı... Bu olay geçen asırda oldu. Almanya birçok prenslikler halindeydi, birbirleriyle harbediyordu dükalıklar, prenslikler... 1832’de bir toplantı yaptılar, gelin aramızda bir gümrük birliği kuralım dediler. 1832’den 1871’e kadar ara yerde geçen takriben 40 sene esnasında adım adım münasebetlerini geliştirdiler ve bir tek Alman Devleti meydana getirdiler. Bu mühim bir olaydır. Bölünmüş, parçalanmış kısımlar bir araya gelip tek bir devlet oluyor. 19. asırda böyle bir olay oldu.

Aynı şekilde Şimal ve Cenup diye ayrılmış, çeşitli kısımlara ayrılmış birbirleriyle harbeden bir Amerika da yine 19. asırda 1876 tarihinde bir araya geldi, bir temel esas arasında bir tek devlet oldu. Bugün Amerika’nın 52 tane eyaleti var. 52 ayrı devletten meydana geliyor Amerika Birleşik Devletleri aslında. Ama geçen asırda bu ayrı ayrı bölümler, her türlü şartlarıyla birbirlerine uymayan bu bölümler bir araya geldiler, bir tek devlet haline dönüştüler.19. Asırda böyle iki tane mühim olay oldu.
20. Asra geldiğimiz zaman, 20. asırda da yine artık ülkelerin gruplar haline geldiğini görüyoruz. 2. Cihan Harbi’nden sonra dünyada geçen asra mukabil yeni ülke grupları meydana geldi. Bunların en önemlisi hiç şüphesiz ki Avrupa Ortak Pazarı’dır. Ancak hadise sadece bundan ibaret değildir. Buna mukabil Rusya ve Demirperde gerisindeki ülkeler de COMECON diye kendi iktisadî işbirliği teşkilatını kurdular. Etti iki tane grup... Bundan başka üç ayrı grup daha teşekkül etmiştir: Bunlardan bir tanesi Orta Amerika Ortak Pazarı’dır, bir diğeri de Latin Amerika İktisadî İşbirliği Teşkilatı’dır. Bir diğeri de Güneydoğu Asya İktisadî İşbirliği Teşkilatı’dır.

Dikkatlerinizi çekiyorum şu son 40 sene esnasında beş tane büyük gruplaşma oldu: Ortak Pazar, COMECON, Orta Amerika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya... Görülüyor ki, dünya milletleri yavaş yavaş birleşik devletler haline geliyorlar. Bu 20. asrın en dikkati çeken olaylarından birisidir.

Şimdi 21. asra şurada 12-13 senelik bir zaman kalmıştır. Bu gruplaşmalar, öyle büyük cereyanlardır ki 21. asırda da hızla bu gruplaşmalar devam edecektir. Olayların gidişatı bunu göstermektedir.
Bakınız Latin Amerika, Orta Amerika Ortak Pazar’ı 5 tane ülke arasında kurulmuştur 1963 senesinde: Kostarika, Elsalvador, Guatemala, Honduras, Nikaragua... Altıncı bir ülke Panama gözlemci üye olarak bu konferansın, bu ortak pazarın bir üyesidir. Latin Amerika Serbest Mübadele Topluluğu ise 1960’ta Montevideo’da yapılan bir anlaşma ile kurulmuştur. Bunu önce 7 tane ülke kurdu: Arjantin, Brezilya, Şili, Meksika, Paraguay, Peru, Uruguay... Sonra 1961’de Kolombiya katıldı, 1966’da Ekvator, Venezüella katıldı. 1967’de Bolivya katıldı. 11 tane ülke oldu. 2 milyon hektarlık bir arazi ve 300 milyon insan meydana gelmiş bir topluluktur Güney Amerika Serbest Mübadele Topluluğu...

Niçin Ülkeler Topluluk Haline Geliyor?

Niçin ülkeler topluluk haline geliyorlar? Amerika, Çin ve Japonya üç tane büyük kuruluştur. Amerika geçen asırda topluluk haline gelmiş. Çin zaten bir topluluk kadar büyük bir ülkedir. Japonya da Güneydoğu Asya’da zaten onlarla işbirliği içindedir. Böylece bütün dünya bölünüyor, yani gruplar halinde bölünüyor. Ne kalıyor bunun gerisinde? Sadece Müslüman ülkeler... Bugün Afrika çok şükür bütün Hristiyanlık propagandalarına rağmen büyük çoğunluğuyla Müslümanlaşmıştır. Onun için Afrika deyince bunu Müslüman ülkelerin bir kıtası olarak kabul etmek doğru olur. Bu bakımdan gruplaşmayan sadece Müslüman Ülkeler kalmıştır. Çünkü bunların gruplaşmasına bütün Dünya Siyonizmi mani oluyor. Bunlar da bir araya gelip kendi Ortak Pazarlarını kurdukları zaman dünya adeta 9 bölgeden meydana gelecek: Amerika, Ortak Pazar, COMECON, Japonya, Çin, Güneydoğu Asya, Orta Amerika, Güney Amerika ve Müslüman Ülkeler Topluluğu.

İşte 21. asra dünya bu şekilde gitmektedir. Neden ülkeler topluluk haline geliyorlar? Çünkü topluluktan, birlikten kuvvet doğuyor. Siyasi ağırlıkları artıyor, haklarını daha iyi koruyorlar, ekonomik açıdan bakıldığı zaman da dört tane büyük fayda getiriyor:

Birincisi önce pazar genişliyor, ekonomide pazar malum olduğu üzere, en büyük itici güçtür. Geniş bir pazar o ülkedeki müesseseleri güçlendiriyor. İkincisi bu geniş pazara hitap etmek için çok büyük dev müesseseler meydana geliyor. Bu dev müesseseler güçlü oluyor, her bakımdan iktisaden güçlü oluyor. Üçüncüsü bu müesseseler araştırmaya çok büyük para ayırabiliyorlar. Bu büyük paralarla da teknoloji ilerliyor, yeni yeni keşifler hızlanıyor.

Bu topluluklar bir araya geldiği zaman bir dördüncü fayda da insan gücü, hammadde, teknik imkânlar ve sermaye en isabetli bir şekilde bir araya toplanabiliyor. Coğrafi hudutlar kalktığı için Fransa’daki çok kuvvetli bir adam Almanya’daki madenin bulunduğu yerde fabrikayı kuruyor, o fabrika daha verimli oluyor. Yani üretimi meydana getiren unsurlar daha verimli bir şekilde bir araya gelebiliyor. İşte Ortak Pazar, bu faydaları temin ettiği içindir ki ülkeler bir araya gelerek kendilerini güçlendirmeye çalışıyorlar.

Bütün bu dünyadaki hareket içerisinde biz konferansımızın ana mevzuuna dönüyoruz. Avrupa Ortak Pazarı nedir? Nasıl meydana gelmiştir.

Avrupa Ortak Pazarı Nedir? Nasıl Meydana Gelmiştir?

Muhterem kardeşlerim...

Bakınız, Avrupa Ortak Pazar’ı nasıl teşekkül etti? Bin sene evvel Avrupalılar bir arada geldiler Haçlı Seferi’ni yaptılar. Müslüman ülkeleri esir almak, onları ortadan kaldırmak için. Müslümanlığı duydular, duyduktan sonra Müslümanlığı öğrenip onunla saadet bulacaklarına maalesef Kilise tamamen cahilane bir şekilde, kendilerini kurtaracak bu ilaca karşı, yalan yanlış propagandalarla ayağa kalktı. Hep papazlar dolaştı Haçlı Ordularını köylerden toplamak için yanlış bir zihniyetle... Böyle hareket edeceklerine Müslümanlığı öğrenip ondan yararlanmış olsalardı saadet bulacaklardı. Takdiri ilahi... Aksini yaptılar, köy köy dolaştılar, toplandılar ve elbirliği ile İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı hep beraber Haçlı Seferi’ni yaptılar. Ama çok şükür Müslümanlığa bir şey yapamadılar. 3 asır geldiler, geldiler, yenildiler, perişan oldular döndüler. Ondan sonra da birbirleriyle mücadele etmeye başladılar. Tam bin yıl birbirleriyle harbettiler. Bu harplerden dolayı bir araya gelip tek bir devlet olmak imkânını bulamadılar. Fakat ne zaman ki bu 2. Cihan Harbi’nde, atom bombaları keşfedildi, bir bomba ile bütün bir şehrin bir a yok olduğunu gördüler, harbin ne kadar vahim bir şey olduğunu yaşadılar. İkinci Cihan Harbi’nden sonra “öyle ise artık bu harbe son vermeliyiz” dediler.

Ortak Pazar Papa’nın Emriyle Kuruldu

2. Cihan Harbi’nden sonra nasıl oldu da Avrupa birleşti? Biliyorsunuz Avrupa’da Hristiyan dini çoğunluktadır. Bunların içerisinde de Katolikler bir büyük kısmı teşkil etmektedir. Ve Katoliklerin de bir ruhani reisi vardır. O da Papa’dır. Almanya’da da çok Katolik var, Fransa’da da çok Katolik var. 2. Cihan Harbi’nde bu iki Katolik birbirini kıyasıya ezdi, biçti, doğradı. Harpten sonra Papa işte bu Katolik ülkelerin yöneticilerini kendi nezdine çağırdı: “Gelin bakalım buraya evlatlarım” dedi. “Bak bin yıldan beri hep birbirinizle harbediyorsunuz. Artık Katolikler olarak aranızda birbirinizi kesmeyi, öldürmeyi ortadan kaldırın. Nasıl olacak? Bunun çaresi nasıl Amerika ayrı ayrı devletlerdi, birbiriyle harbediyordu, bir araya geldi tek devlet oldu, artık birbirleriyle harbetmez oldu. Alman Prensleri birbirleriyle harbediyordu, bir araya geldi, birbirleriyle harp etmez oldu. Siz de tek bir devlet olacaksınız ve artık birbirinizle harbetmeyeceksiniz”. Ortak Pazar kararı ilk defa 1954 senesinde Roma’da yapılan Katolik toplantısının içinde Papa’nın tavsiyesi ile alınmıştır. Bu toplantıya, bu Katolik toplantısına Alman Başbakanı ve bir Katolik olan Konrad Adenuar, Fransız Başbakanı ve yine bir Katolik olan Robert Schuman ve İtalyan Başbakanı ve bir Katolik olan De Gasperi üç ülkenin başbakanı olarak iştirak etmişlerdi. Papa bunlara talimat verdi: “Siz benim Katolik evlatlarımsınız, birbirlerinizle harbetmeyeceksiniz, bu üç devleti birleştireceksiniz bir tek devlet olacaksınız”. Papa’nın bu emri üzerine bu üç tane başbakan üç sene çalıştılar, 25 Mart 1957’de Roma Anlaşması diye Ortak Pazar Anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşma yine Roma’da imzalı. Yani Papa’nın şehrinde. Bir mukaddes hareket olarak bu adımı attılar.

2. Cihan Harbi’nden sonra Avrupa’nın müşterek bir devlet kurması, Ortak Pazar kurmasını Papa’nın bu teşvikinden başka şu üç tane sebep de teşvik etmiştir.

Papa’nın teşvikinin yanında 1948 senesinde –bilindiği gibi- Ruslar tanklarıyla gitti Prag’a girdi ve Çekoslovakya’daki isyanı kuvvetle, zorla bastırdılar. Zalimane bir şekilde bastırdılar. 1945’te harp bitti. 3 sene sonra Rusya’nın gelip Çekoslovakya’yı işgal etmesi Almanya, Fransa, İtalya için bir büyük tehdit oldu. “Bunlar yarın gelir bizi de böyle işgal ederler, aman birbirimize sarılalım” dediler. Avrupa Birliği’nin kurulmasında Rus tehdidinin de önemli bir katkısı olmuştur.

Bundan başka 3. Dünya ülkeleri, yani Müslüman ülkeler... Bu Müslüman ülkeleri Avrupalılar hep sömürüyor. Suudi Arabistan’a gidiyor, “sana bir saray yapayım” diyor. Bir milyon dolarlık inşaatı beş milyon dolara yapıp gidiyor. Müslüman ülkeleri sömürüyorlar. Şimdi bu sömürüde bir Fransız firması 5 milyon dolar fiyat verdimi, İngiliz firması gelip 3 milyon dolar veriyor, birbirleriyle rekabet ediyorlardı zaman zaman. Aralarında anlaştılar, dediler ki: “Bunları ortaklaşa sömürelim, fiyatları kırmayalım. Sen buraya bunu yap ben de öbür tarafa yapayım”. 3. Dünya ülkeleri, başta Müslüman ülkeleri elbirliği ile sömürmek için, sömürüde ortaklık tesis etmek için bir araya gelmek ihtiyacını duymuşlardır.

Bir diğer önemli faktör de, Amerika da bunları sömürüyor. Amerika’nın sömürmesi, emri ve hegemonyasına karşı kendilerini korumak için yine birleşmek ihtiyacını duydular.

İşte Avrupa’daki devletlerin birleşerek tek bir devlet kurmak arzuları 2. Cihan Harbi’nden dolayı bu 4 sebebin birbirini teşvik etmesiyle meydana gelmiştir.

Önce Papa kurun dedi, asıl sebep budur... Rus tehdidi karşısında birleşmek ihtiyacını duydular... Müslüman ülkeleri elbirliği ile sömürmek için ortaklaşmak ihtiyacı duydular... Ve Amerika’ya karşı kendilerini korumak için ortaklaşmak ihtiyacını duydular...

Ortak Pazar Nasıl Kuruldu?

Bu olay zahirde, görünürde nasıl cereyan etti?

Olaylara bir göz attığımız zaman Avrupa Ortak Pazarı’nın kurulması hakkındaki ilk fikre, Churchill tarafından 19 Eylül 1946’da Churchill’in Zürich’te yaptığı bir konuşmada rastlıyoruz. Churchill harpte İngiltere’nin Başbakanıydı. Harbi kazılar ama arkasından İngiliz milleti Churchill’i başbakanlıktan indirdi. Muhalefete geçti. Muhalefette iken 1946 senesinde İsviçre’ye, Zürich şehrine geldi ve orada bir konuşma yaptı. Bu konuşmada dedi ki: “ Bakın bu harp ne kadar büyük tahribat yaptı. Artık birbirimizle boğuşmayalım, bunun için müşterek bir Avrupa Devleti kuralım. Bunu kurmak için de bir Avrupa Konseyi teşkil edelim. Yani bir araya gelip meselelerini beraberce düşünen bir cemiyet kuralım” dediler. Churchill’in bu teklifi üzerine Lahey’de bir kongre yapıldı. Lahey Kongresi Avrupa devletlerinin temsilcileri ile yapıldı, çok heyecanlı, çok ateşli nutuklar söylendi. “Yeter artık birleşelim” diye bağırıldı, çağırıldı. Bunun üzerine 18 Nisan 1948’de Paris’te ilk Avrupa Konseyi olmak üzere Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (OECD) diye bugüne kadar hala faaliyette bulunan teşkilat kuruldu. Bu teşkilatın kurulmasında “Amerika’dan gelen Marshall yardımını elbirliği ile tanzim edelim” diye birlikte hareket etmek ihtiyacı da aynı zamanda teşvik etmiştir. İlk defa OECD kurulup da toplantısını yaptığı zaman Fransa Dış İşleri Bakanı Robert Schuman -ki bu Avrupa Birliği’nin idealistlerinden birisidir- ilk OECD toplantısında bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Arkadaşlar bak şu harpten çok şey çektik. Gelin harbi önleyecek tedbir alalım. Nasıl alacağız? Harpte en çok kullanılan madde nedir? Kömürdür, çeliktir. Çünkü silahlar bunlarla yapılıyor. Öyleyse Avrupa’daki ülkeler ne kadar kömür üretiyor, nereye satıyor? Ne kadar çelik üretiyor? Nereye satıyor? Ne işte kullanıyor? Bunu kontrol edecek bir hakem müessese kuralım.” Böyle çıktı bu fikir. Robert Schuman’ın bu teklifi üzerine 18 Nisan 1951’de 6 tane ülke “Avrupa Kömür ve Çelik Birliği”ni kurdular. Kim bu ülkeler: Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika Lüksemburg... Yani Ortak Pazar’ı kuran 6 tane ülke. Önce harbi önlemek için, kömür ve çeliği kontrol etmek için kömür ve çelik birliğini kurdular. İlk birlik böylece meydana geldi. Bu kurulduğu zaman İngilizler bunlara karşı çıktı. Dedi ki: “Siz bir araya geleceksiniz, bana fazla çelik ürettirmeyeceksiniz, bana fazla kömür ürettirmeyeceksiniz. Ben bu birliğe girmem” dedi. İngilizler bu kömür-çelik birliğine muhalefet ettiler. Ama diğer 6 tanesi bir araya geldi ve böylece 18 Nisan 1951’de, yani harpten 6 sene sonra ilk defa 6 ülke bir araya gelmiş oldu. Bu 6 tane ülkenin bir araya gelerek kurdukları kömür-çelik birliğinin başına da -bir yüce otorite diye isimlendirdiler bunu, çünkü bunlar mukaddes adım olarak atılıyor- Jan Mone denen bir Fransız getirildi. Bu da Avrupa Birliği için çok gayret etmiş bir adamdır. 1-2 Haziran 1955 tarihinde ise bir yeni adım atıldı. O da şudur: “Demir-Çelik Birliği kurmamız yetmez, atom silahlarını kontrol edelim, atomu sulhçu maksat için kullanalım” dediler, böylece Avrupa Atom Birliği, Boyr Atom denilen bir kuruluş da 1955’te kuruldu. Yine bu 6 tane ülke Kömür-Çelik Birliği sonra Atom Birliği’ni kurdular. Papa da bunlara: “Tek devlet olun” diye emretmişti ya; işte 1957 senesinin 25 Mart’ında bu üç tane başbakan Roma’ya geldiler. Katolik merkezi olan Roma’da meşhur “Roma Anlaşması”nı ve Boyr Atom Avrupa Anlaşması’nı 25 Mart tarihinde aynı günde imzaladılar. Vatikan’ın huzurunda imzalı. Böylece Roma Anlaşması’yla Avrupa Birliği dediğimiz bugünkü Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı kurulmuş oldu. Bu anlaşma 25 Mart 1957’de imzalanmıştır. Şimdi neredeyiz? 15 Mart 1987’de... Demek ki tam 30 sene oluyor. 10 gün sonra 30 senesini dolduruyor. Anlaşma 25 Mart 1957’de imzalı ama yürürlüğe 1 Ocak 1958 senesinde girdi. Yürürlüğe giriş tarihinden itibaren de 29 yıl olmuştur. Bu anlaşma imzalanıp 6 tane ülke bir araya geldikten sonra 1973’te eskiden bunlara muhalefet eden İngiltere, İrla, Danimarka bu 6’lara katıldı, Ortak Pazar 9 ülke oldu. 1981’de Yunanistan katıldı, 10 ülke oldu. 1986’nın 1 Ocağı’nda, yani bundan 15 gün önce de İspanya ve Portekiz katıldı, 12 ülke oldu.

Şimdi bizdeki siyasi iktidar: “Biz de gidip buraya katılacağız, 13. ülke olacağız” diyor. Bir latife olsun diye söyleyeyim, bu Avrupalılar 13 sayısını uğursuz sayarlar bilirsiniz. Onun için 13. ülke olarak Türkiye “ben buraya katılacağım” dedi. İnşaallah bu varid olmayacak ve Türkiye böyle bir yere katılmayacak, bunun yerine Türkiye müslüman ülkelerle Ortak Pazar kuracak, inşaallah.

Size tarihi olayları söyledim. Ortak Pazar nasıl meydana geldi, nasıl kuruldu? Şimdi perdenin arkasında ne var? Asıl bunu açıklamak istiyorum.

Ortak Pazar’ın Perde Arkası

Önce bir defa Dünyada pek çok beynelminel anlaşmalar yapılmıştır. Bu Roma anlaşması ne hikmetse her kelimesine dikkat edilmiş, fevkalade sinsice hazırlanmış çok enteresan bir anlaşma. Okuduğun zaman ne denmek istiyor anlayamazsın. Sinsi bir anlaşma, hilekâr bir anlaşma. Bakın size bir misal olarak söyleyeyim bu sinsiliği. Türkiye’yi buraya sokmak için yapılan Ankara anlaşması da sinsi bir anlaşmadır. Şimdi Ankara Anlaşması diye yapılan Anlaşmada önce “ekonomik konular” diyor. Bunlar 1. maddeden 12. maddeye kadar. Sonra ekonomik olmayan konular, 12. maddeden 21. maddeye kadar bir başka bölüm var. Bu bölüm tek devlet olma, kapitalist sistemi esas alma, tamamen ideolojik bir bölümdür. Tamamen ideolojik ve siyasi bir bölüm. Bir tek parlamento olacak, bir tek hükümet olacak, kararlar ekseriyetle alınacak... Bütün bu hilekâr maddeler –Ankara Anlaşması’ndan bahsediyorum- 2. bölümün içine konmuş. Tabii tek meclis, tek hükümet, kararlar ekseriyetle alınacak, bunların iktisatla ne alâkası var. Bunlar tamamen siyasi hükümler değil mi? Onun için bu bölümün başlığı yazılırken ne denmesi lazım? siyasi hükümler denmesi lazım. Hayır böyle dememiş bunlar. Ne diyorlar: Öteki iktisadi hükümler... Yahu bunun iktisatla ne alâkası var? Dışarıdan Pazar gibi gözüksün, iktisadi gibi gözüksün, arkadan saplayacağımız bıçağı saplayalım. Bir defa anlaşma böyle hilekâr bir anlaşmadır. Her şeyden önce “Kimden neyi kaçırıyorsunuz?” diye bu anlaşmayı yapanların yakasına yapışmak lâzım. “Bu nasıl başlık yahu? Siz Türkçe bilmez misiniz? Bu maddelerin başına böyle başlık konur mu? Kimden neyi kaçırıyorsunuz?” denmesi lazım. Roma anlaşması da aynen böyle. Yazdığı şeyler bakınız mesela “bu ülkelerin ekonomik, siyasi ve sosyal kanunları ahenkleştirilecektir.” Bak bak bak... Yahudi oyununa bak sen Ahenkleştirilecekmiş, ne demek bu? “Sizin kanunlarınızı biz yapacağız” diyor. Ahenkleşecekmiş. Yani hep kelimeler böyle sinsice, ustaca seçilmiştir. Daha baştan burada bir Yahudi oyunu olduğu erbabınca hemen anlaşılır. Bu anlaşmayı bir insan okursa gayesinin ne olduğunu anlayamaz. O kadar hilekâr yazılmıştır. Ama eğer gayesinin ne olduğunu biliyorsan o zaman her maddesi ayna gibi anlaşılır. Böyle bir anlaşma.

Roma Anlaşması’nın Temeli Hristiyanlık ve Siyonizmdir

Şimdi bakınız, bu anlaşmanın size ana hatlarıyla esaslarını belirteyim.
Önce anlaşmanın temeli Hristiyan kardeşliğidir. Ortak Pazar Anlaşması’nın temel ilkesi Hristiyan kardeşliğidir. Çünkü Papa’nın emriyle bir Hrıstiyan kardeşliği tesis etmek için kurulmuştur. Bu bir... Ondan sonra bu anlaşmanın dayadığı kültür sistemi Siyonizmdir, Hristiyanlıktır, Eski Roma’dır, eski Yunan’dır. Eski Roma, Eski Yunan dediğimiz zaman bunun temelinde zulüm vardır, sömürü vardır, haksızlık vardır, kuvveti üstün tutmak vardır. Hakk’ı üstün tutmaz bunlar, kuvveti üstün tutar, zalimdir ve sömürücüdür. Eski Roma ve Eski Yunan bugünkü Avrupa kültürünün temelidir. Bakınız, bizimle onlar arasında ne kadar büyük fark vardır size bir tarihi misalle açıklayayım. İngiltere biliyorsunuz Kanada’yı gitti işgal etti. Sonra Kanadalılar İngilizler’e isyan ettiler. Bu isyan üzerine İngiliz Parlamentosu’nda Kanada isyanının müzakaresi açıldı. Bu müzakere açıldığı zaman İngiliz milletvekilleri kalktılar başbakana şu suali sordular önce: “Şimdi bizim Kanada’daki kürk ticaretimiz ne olacak? Sen önce bunu anlat bize” dediler. Niye? Çünkü adam Kanada’yı sadece kürk ticareti için alıyor, ezmek için, sömürmek için alıyor. İşte Avrupalı’nın düşüncesinin temeli budur. Bir de bizim tarihimize gel. Bizde de Ruslar bir ara bizim Kırım topraklarımıza hücum etti. Bizim padişahımız harp divanını topladı, konuyu istişare ederken divan üyeleri padişaha “Padişahım düşman vatan topraklarına taarruz etmiştir, bu taarruzu nasıl defedeceğiz?” Bizim harp meclisimizde de böyle konuşulmuştur. Kırım vatan toprağı, çünkü Osmanlı Devleti tek bir devlettir. Toprağının her yeri vatan toprağı olarak düşünülmüştür. Sömürme değil. “Kırım’da buğdaylarımız ne olacak” demedi bizim ecdadımız. Ya, “Kırım’daki kardeşlerimizi nasıl koruyacağız?”

İşte bizimle onlar arasında temelde bu fark vardır. Onlar zalimdir, kuvveti üstün tutar, sömürücüdür. Çünkü kökleri Roma ve Eski Yunan’dan geliyor. Onlar da böyleydi, sonunda da yerin dibine battılar biliyorsunuz. Roma Medeniyeti ne oldu? Yerin dibine battı. Nefsaniyete dayanıyordu, ahlâk bozuldu, yerin dibine battı. Bugün turistlere gösteriyorlar yanardağlar çıktı, Eski Yunan yerin dibine battı. Şimdi turistle Sodom Gomore harabeleri diye hep o eski medeniyetleri denizin altında gösteriyorlar. Yani bunlar zalim oldular da ne oldu? Nefislerine uydular da ne oldu? Ahlâkları bozuldu ve yerin dibine battılar. Ne büyük talihsizlik ki Avrupalılar gitmiş bunları kendilerine örnek almış, başları da dertten beladan kurtulmuyor. Ama kültür yapıları sömürüdür, zulümdür. İşte şimdi Ortak Pazar anlaşmasının temeline de hep bu fikriyat yerleştirilmiştir.

Yahudiliğin Ortak Pazar’la alâkası nedir? Bütün bu Ortak Pazar planlarının arkasında bu Papa 12. Pio var ya... Yani bu üç tane başbakanı çağıran adam, bu adamın sülalesi ta İspanya’dan İtalya’ya göç eden Yahudiler sülalesindendir. Perdenin asıl arkasında rejisör olarak Yahudiler var, Dünya Siyonizmi var. Dünya Siyonizmi bu Ortak Pazarı niçin kurduruyor? Çünkü 2. Cihan Harbi’nden önce Hitler, Mussolini Yahudilere çok şeyler yaptılar. Yahudiler bu çeşit idarelerden bunları yaşayıp gördükten sonra, 2. harpten sonra dediler ki; “Öyle bir düzen kuralım ki, bu düzenin içerisinde sermayenin sahibi Yahudi mi değil mi belli olmasın. Sermayenin milliyeti olmasın, sermaye sermaye olsun, ne Alman sermayesi, ne Fransız sermayesi, ya sermaye işte denecek bir düzen olsun” dediler, bunun da en güzel çaresini Ortak Pazar’da buldular. Ortak Pazar tek bir devlet olmuş ama bunun içerisinde Alman’ı, Fransız’ı yok, para paradır. Bunun için onlar Ortak Pazar diye bir birleşmeyi uygun gördüler. Gördüler de ne oldu? Bak Ortak Pazar 1958’de kuruldu, 1970 senesine gelindiği zaman 12 sene içerisinde 3000 tane Yahudi tröstü Ortak Pazar’ı avucunun içine aldı. Bugün şimdi bütün Ortak Pazar’daki -başta Deutsche Bank olmak üzere- şu Almanya’daki Kaufhof’lar, Fransa’daki Kaufhof’lar olmak üzere hepsi, Yahudi sermayesinin elindedir. 1970 senesinde, 12 sene sonra Ortak Pazar ülkesindeki 3000 Yahudi tröstünün Amerika’daki Yahudi bankalarına yapmış olduğu kâr transferi 13 Milyar dolar olmuştur. İşte Siyonizm böylece bu ülkeleri pençelerinin altına almıştır ve Ortak Pazar, sonunda Siyonizmin kapital kontrolü altında bir kuruluştur. Yani Siyonizm Alman’ı işçi olarak çalıştırıyor, kârı Amerika’daki Yahudi bankasına gönderiyor. Oynadığı oyun budur. Fransız’ı işçi olarak çalıştırıyor, kârı Amerika’daki Yahudi bankasına gönderiyor. Ortak Pazar’ın içinde oyun içinde oyun var. Bu da Siyonizm oyunudur.

Türkiye Ortak Pazar’a Vilayet Yapılmak İsteniyor

Ortak Pazar’ın gayesi tek devlet, tek meclis ve tek hükümettir. Maksatları Türkiye’yi de buraya bir vilayet yapmak, yani diğer bir ifadeyle şu “Kıbrıs’ta Rumlar’la beraber müşterek devlet kuracağız” diyorlar ya şimdi “Ortak Pazar’a gidip üye olacağız” demek, bu sefer Türkiye ile Yunanistan müşterek devlet olacak demektir. Kıbrıs’ta oynanan oyununun daha büyüğünü, Türkiye ile Yunanistan arasında oynamak istiyorlar. Çünkü Ortak Pazar tek bir meclis, tek bir devlet, tek bir hükümet demektir. Böyle midir, değil midir? Bunun için size, önce Roma Anlaşması’nın bizzat anlaşmanın içerisinde bu siyasi ve ideolojik, -yani diğer ekonomik hükümler diyor ya- işte o maddelerden birkaç tanesini okuyayım, görün bakalım. Roma Anlaşması’nın 12. maddesi bak ne diyor. Anlaşmanın içinden okuyorum size:
“Millî hükümetler, gümrük vergisi veya gümrük vergisi tesiri yapabilecek vergiler koyamazlar”. Biz kendi kendimize vergi koyamayız.

25. Maddesi: “Ortak Pazar dışı ülkelerden ithalat, Ortak Pazar komisyonunun müsaadesine bağlıdır.” Yani biz kardeş Müslüman ülkelerden mal alacaksak, Avrupa’dan izin alacağız. 25. madde bunu söylüyor. “Benden izin almadan bir Müslüman ülkeden bir mal satın alamazsın” diyor, 25. Madde budur.

40 ve 45. Maddesi: “ Millî Nizamlar yerine, ortak nizamlar konulacaktır. Tarımla ilgili maddelerin gereği olarak, tarım siyasetini topluluk konseyinin tarım komitesi tayin eder.” Yani bize diyecek ki, “siz Çukurova’da yafa portakalı yetiştirmeyeceksiniz.” Niye? “Çünkü İsrail’e rakip oluyorsunuz. İsrail’in malı satılsın, siz yetiştirmeyin.” Bütün beynelmilel hareketler böyle oluyor. Ortak Pazar’a girmek demek bu demektir. Tarım işlerini bu komite yürütür. Orada bir komite o yürütecek bizim tarım politikamızı. Bu gün de aşağı yukarı öyle oluyor zaten. Yani onlar bizde uzman diye rapor veriyorlar, onların dedikleri tatbik ediliyor. IMF heyeti nedir? O da İsrail’e bağlı, Siyonizm’e bağlı bir heyettir. Ama bundan sonra bu işi resmen yapalım diyorlar.

Madde 54: “Yerleşme serbestisini sınırlayan kanunlar kaldırılacak. Serbest meslek sahibi ve işçiler istediği a, istediği yerlere yerleşip çalışabilecek, diğer bir memlekette gayri menkul edinebileceklerdir.” Şu garip hale bakın ey aziz kardeşlerim Şu SHP diye bir parti var değil mi? Bu parti iki defa “efendim Türkiye’de Kuveytliler nasıl olur da arazi satın alırlar, bu bizim hükümranlık haklarımızla bağdaşmaz” diye Anayasa Mahkemesi’ne gitti, iki defa bu kanunu bozdurdu biliyorsunuz. Nasıl olur da Kuveytliler Türkiye’den arazi satın alabilir diye ter ter tepindiler. Şimdi bu aynı parti “bir an evvel Ortak Pazar’a girelim, Rumlar, Ermeniler, Türkiye’de istediği yeri satın alsınlar” diyor. Bu ne mantık ey aziz kardeşlerim Bunun hesabını kim soracak bunlardan, bu tezatın?.. Kuveytli gelirse hayır, Yunanlı gelirse buyur. Bu nasıl iş? Ortak Pazar demek bu demek. İşte bak size maddesini okuyorum. Roma Anlaşması’nın 54. Maddesi diyor ki: “Yerleşme serbestisini sınırlayan kanunlar kaldırılacak.” Yani isteyen adam istediği yerde, istediği araziyi satın alacak. Ermenisi, Fransız Ermenisi gelecek, Rum’u gelecek istediği yeri satın alacak. Bunlara sesi çıkmıyor. Bir Kuveytli gelmiş, dünyanın parasını şu ülkeye getirmiş, bir yerde kendine bir ev alacak kıyameti koparıyorlar. Bu ne tezat Yarabbi, bu ne hal?

Madde 57: “Serbest meslek yapabileceklerdir.” Yani kimseden izin almaya lüzum yok.

Madde 58: “Şirketlere mülk edinme ve yerleşme hakkı tanınmıştır.” İsteyen Alman, Fransız firması, Yahudi firmaları istediği yeri satın alacaklar, istediği yere yerleşecekler.

Madde 89: -Dikkat edin en korkunç maddelerden biri- “Prensiplerin ihlaline son verilmediği takdirde komisyon bunu tespit eder, kararlarını yayınlar, durumu ıslah edebilmesi için şartlarını ve şekillerini bizzat kendisinin tayin edeceği tedbirleri almaya üye devletleri görevli kılar.” Ne demek bu? Ortak Pazar bir emir vermiş, Türkiye de bu emri dinlemiyor. “Öyleyse ben askeri orduyla gelip bu emri tatbik etmek dahil, her türlü müdahale hakkına sahibim” diyor. Roma Anlaşması bu. Ortak Pazar’a tam üye olmak demek bu demek. Bu nasıl hükümranlık hakkı? Bugünkü Anayasa içinde bu yapılabilir mi? E bak şimdi sözde bu Anayasa ortada duruyor, bunlar da “Biz bu sene gidip tam üye olacağız” diyorlar. Anayasa’nın bundan daha büyük ihlali olur mu? Kim soracak bunun hesabını? Biz soracağız, Allah’ın izniyle, kim soracak?

Madde 211: “Topluluk her üye devlette Millî mevzuatla, hükmü şahsiyetlere tanınan en geniş hukuki ehliyete haizdir. Topluluk menkul ve gayr-ı menkuller satın alabilir, bunları devredebilir, dava açabilir, bütün konularda topluluğu komisyon tespit eder. Yani Ortak Pazar diye teşekkül edecek olan komisyon, hiçbir şey sormadan “Türkiye’de en büyük kimin yetkisi varsa o yetkileri o da aynen haizdir” diyor.

Şimdi diğer maddeleri de kısaca söylüyorum.

Diyor ki Ortak Pazar şöyle yönetilecektir. Roma Anlaşması’nı söylüyorum size: Önce bir meclis olacak diyor. Bu meclisi halk doğrudan doğruya seçecek. Roma Anlaşması yapıldığı zaman 6 tane devlet vardı. Bu mecliste Almanya, İtalya, Fransa’nın 36’şar tane milletvekili olacak. Belçika ve Hollanda’nın 14 tane, Lüksemburg’un 8 tane olacak. Nüfusuna göre olacak diyor. Buna göre şimdi 320 Milyondur onlar. Bu 320 milyonun içerisinde biz 52 milyonuz. Demek ki Mecliste 50 tane temsilcimiz var, 350 tanesi karşı tarafta. Onlar “ekseriyetle alınır karar” diyor. Ne karar alırsa biz baş üstüne diyeceğiz. Meclis dediğin bu... Onun için Türkiye vilayet oluyor, emirber oluyor, Batı’ya teslim oluyor. Adamlar bin yıllık Haçlı seferiyle yapamadığını Roma Anlaşması’nın şu basit maddeleriyle yapmış oluyorlar. Bundan başka, hükümet olarak bir tek konsey olacak diyor. Her devletin temsilcisi bulunacak ama bu temsilcilerin oy hakkı var. Şimdi 17 oydan Almanya, Fransa, İtalya’nınki 4’er oy, Belçika, Hollanda’nınki 2’şer oy, Lüksemburg’unki 1 oy... 17 tane oyun taksimatı böyle olacak diyor. Yani Alman adam 1 parmak kaldırdı mı O’nun oyu 4 oy sayılacak. Fransa’nınki, İtalya’nınki 4 oy, diğerleri 2 oy sayılacak. Bunun manası ne demek? 20 tane üyenin içinde bizim 3 tane 4 tane oyumuz olacak, 17 tanesi onların olacak. Ne isterlerse o kararı alacaklar, biz de buna baş üstüne diyeceğiz. Böylece Ortak Pazar dedikleri işte Türkiye’nin götürülüp onlara teslim edilmesi demektir. Roma Anlaşması’nın içindeki maddeler bunlar. Bunun iktisatla ne alâkası var? Bunun alış verişle ne alâkası var? Efendim, biz de malımızı oraya satarız. Ya hu, Ortak Pazar mal alışverişi değil, Ortak Pazar tek devlet olmak, Türkiye’nin oraya vilayet olması, senin idareyi götürüp onlara teslim etmen. Bunun mal alış verişiyle bir alâkası yok. İsterlerse Türkiye’den hiçbir mal alınmayacak diye karar alırlar, sen de baş üstüne demek mecburiyetinde kalırsın. Anlaşmanın maddeleri bunlar, yapmak istedikleri budur.
İktisada ait maddelere gelince; İktisadi maddelerin özü şudur: Gümrükler beraber olacak diyor, iş gücü, sermaye, hizmet istediği gibi serbestçe dolaşacak, tarım, dış ticaret, nakliye, rekabet kanunları hep Ortak Pazar tarafından yapılacak ve aynen tatbik edilecek. Millî mevzuat ve sosyal politikalar ahenkleştirilecek. Yani onlar emredecek, kanunları onlar yapacak ve dikkatinizi çekiyorum Ortak Pazar’ın temel ekonomik sistemi faizci kapitalist sistem olacak. Roma Anlaşması’nda bu madde sarahaten yazılmıştır. Ekonomik sistem faizci kapitalist sistem olacak. Bizim esasımız budur diyor, bunlar da oraya gidiyor.

Vaktiyle Meclis’te Halk Partisi’ne bir sual sormuştuk bu Ortak Pazar konuşmalarını yaparken. “Ey Halk Partisi siz ne tezatlı bir partisiniz. Hem bu kapitalist sistemin şu,şu,şu mahsurları vardır diyorsunuz, hem de biz de Ortak Pazar’a gireceğiz diyorsunuz. E Ortak Pazar dediğiniz şey, kapitalist sistemin ta kendisi, daniskası. Hani siz kapitalist sisteme karşıydınız?” Gidin Meclis zabıtlarına bakın oradan aynen söylüyorum. “Şimdi grubunuzu toplayın, aklınızı başınıza alın. Bu tezadı ortadan kaldırın. Ya biz de faizciyiz diye ilan edin veya biz de Ortak Pazar’a karşıyız deyin. Bu haliniz mümkün değil birbirine tezat teşkil ediyor” demiştik.

İşte bunlar ibret alınacak şeyler. Bu günkü parlamentoda 4 tane parti var. Bunların dördü de Ortak Pazarcı. ANAP’ı da Ortak Pazarcı... Bunun şampiyonu kesildi şimdi. DYP’si de Ortak Pazarcı, SHP’si de DSP’si de... Hepsi Ortak Pazarcı. Hiç birbirinden farkı yok. Hepsi faizci. Yaptıkları iş ne? Kendi aralarında çekişme, horoz döğüşü. Vaktiyle bu döğüşü bir AP bir CHP ile iki horozla yaparlardı. Şimdi milletin derdi arttı, milleti oyalamak için horozları çiftleştirdiler. 2 horoz sağda, 2 horoz solda 4 horozla yapılıyor bu döğüş şimdi. Değişen bu...

Şimdi Muhterem Kardeşlerim, size Avrupa Ortak Pazar’ı nasıl kuruldu, Roma Anlaşması’nın bizzat maddeleriyle bu Ortak Pazar’ın içyüzü nedir; gayesi nedir, nasıl bir çalışma düzenine sahiptir? Bunları maddelerine dayanarak kısaca açıklamaya çalıştım. Şimdi bir başka konuya geçiyorum.

Türkiye’yi bu Ortak Pazar’a nasıl sokmaya çalıştılar?

Türkiye ile Ortak Pazar’ın münasebetleri...

25 Mart 1957’de Roma Anlaşması yapıldı. Ortak Pazar orada başladı. 1959 senesinde Yunanistan “ben de buraya gireceğim” diye gitti müracaat etti. Yunanistan müracaat eder etmez, bizdeki o vakitki siyasi iktidar “biz de müracaat edeceğiz” dediler. O seneleri düşünürseniz bir miktar da Rus tehdidi vardı. O tehdit altında hiç bir şey konuşulmadan “biz de gidip Ortak Pazar’a gireceğiz” dediler. “Ortak Pazar nedir, girersek ne kazanırız, ne kaybederiz” hiçbir yerde bir tek kelime konuşulmadı. Millet Meclisi’nde de konuşulmadı. Sadece o günkü yönetim “biz de buraya gireceğiz” diye kendi kendine bir müracaat yaptı. Yunanlıların müracaatını Ortak Pazar hemen “hay hay, siz zaten bizim öz kardeşimizsiniz” dediler, onlarla bir anlaşma yaptılar bir sene içinde. Bize gelince, “Sizinkini inceleyeceğiz” dediler. İncelediler akılları sıra 1963 senesinde dediler ki: “Tamam yavaş yavaş sizi de Ortak Pazar’a alacağız.” 3 sene kapıda beklettiler. Bunlar gitti kapıyı çaldı, kapıda 3 sene beklettiler. Sonra kapıyı araladılar, “sizi de alacağız” dediler ve “gelin nasıl alacağımızı tespit edelim” dediler. Ve meşhur Ankara Anlaşması denilen anlaşma yapıldı. Bu Ankara Anlaşması’na göre Türkiye 3 devrede

Ortak Pazar’a girecek:

Birincisi hazırlık devresi, ikincisi geçiş devresi, üçüncüsü de tam üyelik devresi.

Bunun hatırınızda kalması için şöyle söyleyeyim size. Bu Ortak Pazar dediğin bir kazan. Türkiye’yi götürüp orada eritmek istiyorlar. Müslüman alemden ayırıp o kazanın içerisinde yok etmek istiyorlar. Onun için bir düz yol yapmışlar, bir yokuş aşağı yol yapmışlar. Kazanı da altına koymuşlar. 5 sene düz yolda yürüyeceksin, 22 sene kaydıraktan kayacaksın. 22 sene sonra “cump” diye bu kazanın içine düşeceksin. Ankara Anlaşması dedikleri budur. Böyle bir anlaşma yapılmış.

Ne zaman oldu bu iş? 12 Eylül 1963’te. İnönü Başbakan... O İnönü ki 1959’da Demokrat Parti Ortak Pazar’a müracaat ettiği zaman muhalefet ediyordu. “Bize ne, onlar girsinler, biz girmeyiz” diyordu. 1963’te kendisi Başbakanken gitti anlaşmayı kendisi yaptı. Ne ibret alınacak levhalarla doludur bizim tarihimiz.. 12 Eylül 1963’te anlaşma imzalı, 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girdi. 22 sene koyarsan ne olur?.. 1 Aralık 1986. Bu anlaşmanın 46. maddesi diyor ki: “Bu geçiş döneminin sonunda işçiler serbest dolaşacak.” İşte 4 ay önce 1 Aralık 1986 geldi, işçiler serbest dolaşacaktı, hani ne oldu? “Hayır dolaştırmıyoruz” diyorlar. Bunlar da “hay hay başüstüne, tabi siz nasıl bilirseniz öyle olur” diyorlar. Anlaşma dedikleri de bu. Karşı taraf ne isterse yapıyor, bunlar “başüstüne”den başka bir şey yapamıyor. 5 sene sonra 22 Temmuz 1970’te hükümette kim var? Adalet Partisi var. 22 Temmuz 1970’te “Artık hazırlık devresi bitti, şimdi geçiş dönemine geçeceğiz” dediler. Katma Protokol diye bir protokolün esaslarında mutabık kaldılar. AP hükümeti “bir an evvel geçiş devresine girelim” diyor. Hepsi birbiriyle yarışmışlardır. Yine bunları 3 sene kapıda beklettiler, 1 Ocak 1973’te imzaladılar, geçiş dönemine girildi. 1 Ocak 1973 dikkatinizi çekerim... Bunlar geçiş dönemine girdi sonra ne oldu? Sonra o sene sonunda biz geldik hükümete girdik. O zaman hapı yuttular. Niye?... Çünkü bunlar bu Katma Protokol’de madde koymuşlar: “Efendim biz Avrupa’dan gelen mallara her sene gümrükleri 5 indireceğiz, her sene bir evvelki sene yaptığımız ithalatı 30 arttıracağız. Sizden daha çok mal alacağız.” Bunları koymuşlar. “Hem gümrüğü indireceğiz, hem de sizden daha çok mal alacağız.” Neye göre? 1967 senesindeki ithalat listesine göre. Yani biz Türkiye’de traktör imal edeceğiz halbuki traktör imal edemiyoruz. Niye? Alman traktörünün hem gümrüğü inecek, hem de Almanya’dan 1967 senesinde ithal ettiğimiz traktörden 30 daha fazla traktör ithal edeceğiz. Bizden önce bu anlaşmayı yapmışlar. Traktörü Almanya’dan alacaksın, gümrüğünü de indireceksin. Türkiye’de nasıl yapacaksın traktörü? Biz ne yaptık? Ne gümrük indirdik, ne Almanya’dan traktör getirdik. Biz gittik traktör fabrikasının temelini attık. Sonra ne oldu? Biz işin içine karışınca oyunları bozuldu. Bir alabora oldular, hâla kendilerine gelemediler. 12 Eylül 1980’de yani 12 Eylül harekâtı olunca ilişkiler dondu. Allah’a şükür ki dondu. Bir şey yapamadılar. Sonra ne oldu? Sonra işte bu ANAP’ın Dışişleri Bakanı uğraştı uğraştı, uğraştı... Gitti geçen sene Eylül 1986’da yeniden bu münasebetleri ihdas ettiler. Daha Eylül 1986’da bunu yaptılar. Bir sene dolmadan ille hemen aceleye getirip tam üye olacağız diyorlar. Aceleyle tam üye olacağız diyorlar. Bu güne kadar da Ortak Pazar meselesi bir defacık olsun Meclis’te bile konuşulmamıştır. Başlangıçta da söyledim 2 kere konuşulmuştur bugüne kadar Meclis’te Ortak Pazar. Bunların ikisi de bizim gensoru önergemiz üzerine konuşulmuştur. 28 senede Ortak Pazar mevzuu Meclis’te bir kerecik olsun konuşulmamış. Türkiye’yi götürüp Avrupa’ya vilayet yapıyorlar, ne millete söylüyorlar, ne de Meclis’te tek kelime konuşuluyor. Bu nasıl iş Aziz Kardeşlerim, bu nasıl iş? Nasıl idare ediliyor bu memleket, kim sürüklüyor bu memleketi buralara?

Ortak Pazar Uçurumdan Aşağıya Yuvarlanan Bir Arabadır

Şimdi geliyoruz işin diğer bir önemli tarafına. Nedir bu taraf? Bu Ortak Pazar tam 29 yıl fiilen yürüdü. Yürüdü de ne oldu?.. 29 yılda bunlar ne yaptılar? 29 yılda yaptıkları şey şudur: Size bir kaç tane rakamla bunları belirtmek istiyorum:

Bakınız, bu 29 yılda Ortak Pazar kendisine birçok menfaatler temin etti. Önce altıydılar, dokuza çıktılar. Ona çıktılar, on iki oldular. Bugün şimdi Ortak Pazar 320 Milyon nüfuslu bir topluluktur. Önce bu geçtiğimiz 29 senede müesseselerini kurdular. Yani bir tek meclisi var Ortak Pazar’ın. Bu meclis doğrudan doğruya halk tarafından seçilmiş parlamenterlerden kurulmuştur. Bir Konseyi var. Yani Bakanlar Kurulu var. Bir tek parası var Avrupa para birimi diye. Bütün kanunlarını birbirlerine benzetmişlerdir. Aralarında gümrükleri kaldırmışlardır, mevzuat bakımından tam bir intibak temin etmişlerdir. Böylece Roma Anlaşması’nın emrettiği hedeflere büyük bir gayretle yürümüşlerdir. Önce siyasi ve ideolojik bakımdan hep beraber hareket ettikleri için dünyada bir siyasi ağırlık kazanmışlardır. Hep beraber bir araya gelmenin faydalarından yararlanmışlardır. İktisadi bakımdan da faydalanmışlardır. Şimdi size rakamla iktisadi bakımdan ne yaptıklarını söyleyeyim. Önce bir defa Ortak Pazar‘ın fert başına Millî geliri -bu 320 Milyon insan var ya- 30 sene evvel bir araya geldikleri zaman 4 bin dolardı. Şimdi 30 senede 10 bin dolara çıktı. 10 bin dolara çıktı ortalama olarak fert başına Millî gelirleri. Yani dünyanın diğer ülkelerini elbirliği ile sömürdüler ve kendilerini geliştirdiler. Gayrı Safi Millî hasılaları, yani bu on iki tane devletin toplam Millî gelirleri, 30 sene evvel 500 milyar dolar mertebesindeydi. Şimdi 3 trilyon dolara doğru gidiyor. Yani 30 senede 6 defa zenginliklerini arttırdılar. Eskiden Amerika’nın yanında küçücük bir topluluktu. Şimdi Amerika’ya yakın bir hale geldiler. Amerika’nın geçtiğimiz seneki Millî geliri 3.2 trilyon dolardır, Ortak Pazar’ınki ise 2.8 trilyon dolardır. Yani Amerika’ya yakındır. Rusya’nınki ise bunların yarısı kadar bile değildir Millî gelirleri. Bu tabii bir büyük ilerlemedir. Ortak Pazar’ın içerisinde kendileri 1 milyon 657 bin km2’lik bir toprak yapıyor. Amerika 9 milyon km2’dir. Ortak Pazar 1.657 bin km2 ’dir. Amerika’nın nüfusu 250 Milyondur, Ortak Pazar’ınki 320 Milyondur.

Ortak Pazar böylece bir büyük güç haline gelmiştir. Ayrıca Ortak Pazar ülkeleri dünya ihracatının 38’ine sahiptirler. Dünyada her ülkenin yaptığı ihracatları toplarsak 40’ını Ortak Pazar yapıyor. Amerika 12’sini yapıyor. Alış-verişleri çok fazla. Amerika’nın alış-verişinin 4 misli fazla kesafette alış-veriş yapıyor. Rusya ise dünya ihracatının 3.6’sını yapıyor. İthalat bakımından Ortak Pazar dünya ithalatının 36’sını yapıyor. Amerika 13’ünü yapıyor, Rusya 3.7’sini yapıyor. Bundan başka Ortak Pazar savunma harcaması olarak 35 Milyar dolar harcıyor. Amerika 80 Milyar dolar, Rusya 40 Milyar dolar harcıyor. Devamlı silah gücü; Ortak Pazar 2 Milyon 75 bin asker besliyor, Amerika 3 Milyon 160 bin, Rusya 3 Milyon 305 bin besliyor. Yani Amerika ve Rusya arasında Ortak Pazar bu 30 senede hem askeri bakımdan, hem siyasi bakımdan, hem ekonomik bakımdan bir büyük güç haline gelmiştir. Kendileri bu bakımdan son derece yararlanmışlardır. İşte Ortak Pazar’ın en büyük istifadesi bu olmuştur. Dev müesseseler kurulmuştur, araştırmada, teknolojide çok büyük ilerlemeler yapılmıştır. Çünkü araştırmaya çok para harcamışlardır. Dünya ticaretinin hemen hemen yarısını ellerinde tutmaktadırlar. Bunlar çok büyük faydalardır ve illa bunları yapmışlar, bu muvaffakiyetleri elde etmişler ama yine de çok mühim meseleleri 30 sene geçtiği halde çözememişlerdir, yapamamışlardır, başaramamışlardır.

Şimdi madalyonun öbür tarafından size haber vereceğim. Bu Ortak Pazar 30 sene uğraşıp didindiği halde ve bütün dünyayı da sömürdüğü halde hangi meseleleri başaramamıştır? Muvaffakiyetsizlikleri nerededir? Bakın size sayıyorum şimdi bunları:

1- Önce bir defa Ortak Pazar her ne kadar fert başına Millî gelirini 4 bin dolardan 10 bin dolara çıkartmışsa da fakirlik meselesini halledememiştir. Bugün 320 milyon Ortak Pazar’ın içerisinde 30 milyon insan fakirlikten inim inim inliyor. Fakirliğe ait bütün acıları yaşıyor. 30 milyon insan... Kendinin bu kadar zenginliği var. Bütün diğer ülkeleri de sömürüyor, kendi içindeki fakir fukarayı kurtaramıyor.

2- İşsizlik meselesini çözememiştir. Bugün yine Ortak Pazar’da 30 milyon işsiz insan var. İşsizlik meselesine çare bulamamıştır.

3- Fiyatları sabit tutamıyor, hep enflasyon tehsiyle karşı karşıya kalmıştır. Daima fiyatlar artıyor.

4- Ortak Pazar’da kalkınma hızı çok düşük: 1-2... Hızla kalkınamıyor.

5- Ortak Pazar’da zengin daha zengin oluyor, fakir daha fakir oluyor. Çünkü temelleri sömürüdür.

6- Bu kadar gelirleri artmış değil mi? 30 seneden beri Ortak Pazar’da işçinin, memurun satın alma gücü sürekli olarak düşüyor. Yani bir Mercedes araba almak için 30 sene evvel farzedelim bir sene çalışması lazım gelirse, şimdi iki sene çalışması lazım geliyor. Topyekün zenginleşiyor ama zenginler zenginleşiyor. Yani Yahudi sermayesi şişiyor. Çalışan insan gün geçtikçe fakirleşiyor.

Bak bunları size bir iki tane rakamla hemen ifade edeyim: Şöyle ki Ortak Pazar ülkelerinde işsizlik nispeti her sene artıyor. Almanya’nın 1982’de 6.8 idi, 1984’te 9.25’e çıkmış. Belçika’da 13’tü, 15’e çıkmış. Hollanda’da 10’du, 17.5’e çıkmış. Hepsinde işsizlik seneden seneye artıyor. 1981 senesinde Almanya’da çalışan insanın satın alma gücü 0.2 azalmış. İngiltere’de, Belçika’da muhafaza etmiş. Danimarka’da 1.2 azalmış, Hollanda’da 3 azalmış, İtalya’da 0.2 azalmış. Ne azalıyor? Satın alma gücü... Yani adam gece gündüz çalışıyor ama, enflasyon artmış, paranın kıymeti düşmüş, satın alma gücü azalıyor. Bu zenginlik Yahudilere gidiyor.

Bunlara ilaveten çok önemli bir konu da aynı zamanda Ortak Pazar’ın içindeki insanlar gün geçtikçe mutsuz hale geliyorlar. Yani intiharların nispeti artıyor, afyonkeşlerin, eroinmanların, alkoliklerin nispeti artıyor, herkes yarına bu zenginlik içerisinde endişeyle bakıyor. Nüfusları hızla azalıyor. Asıl insanı mutlu edecek ya tam tersine mutsuz ediyor. Bugün Ortak Pazar 30 sene öncesine nazaran çok daha mutsuz bir topluluk ortaya koymuştur. Onlar, ”İmdat.. Bizi bu alkolden, bizi bu uyuşturucu maddelerden, bizi bu mutsuzluktan kurtaracak yok mudur” diye feryat ediyorlar ve aynı zamanda zengin daha zengin, fakir daha fakir olduğu için bir patlamaya doğru gidiyor.

Bunların hepsinin rakamları önümde duruyor. Daha fazla rakamlarla konunun ana hatlarını kaçırmak istemediğim için bu verdiğim rakamlarla iktifa ediyorum. Ancak şu rakamlara baktığımız zaman görüyoruz ki Ortak Pazar uçurumdan aşağıya yuvarlanan bir arabadır. Kendisi imdat istiyor, bir felakete doğru gidiyor. Şimdi Türkiye uçurumdan aşağıya yuvarlanan bir arabaya atlayacak da eline ne geçecek? Bu ne büyük akılsızlıktır? Bu ne büyük bedbahtlıktır?

Niçin Ortak Pazar Meseleleri Çözemiyor?

Rakamlarla bu noktayı tespit ettikten sonra şimdi size bir tahlil yapmak istiyorum. Yani konunun en özlü noktasını açıklamak istiyorum. Nedir o? Niçin Ortak Pazar meseleleri çözemiyor, dertlere çare bulamıyor? Bakın şimdi bunu size bir matematik meselesi olarak açıklamak istiyorum. Bunun sebebi Ortak Pazar’ın faizci oluşu, faizci kapitalist sistemi kendisine esas alışıdır. Beceriksizlik filan değil, adamlar az çalışıyor, başaramıyor değil. Seçtiği sistem yanlış sistem. Faizci sistemden insanlara hayır gelmez. 30 senelik hadise bunu ispat ediyor. Ondan dolayı şimdi huzurlarınızda Ortak Pazar niçin o insanları bir felâkete götürüyor, faizci sistem neden meseleleri halledemez bunu kısaca anlatmak istiyorum.

Söyleyeceğimize dikkat buyurun lütfen. Şimdi Muhterem Kardeşlerim bakınız insanları, hayvanları elbette Cenab-ı Hak yarattı. İnsanlarla hayvanların yaratılışında bir fark var. Hayvanlar çok üretiyor, az tüketiyor. Böyle yaratılmış. Mesela bal arısı bal yapıyor, yaptığı balı kendisi de yiyor. Ama çok bal yapıyor, az yiyor. Denemeler yapılmış laboratuvarlarda. Bir arı kovanının içerisinde balı azaltmışlar, arıların iştahı kesilmiş, arılar daha az bal yiyor. Öyle yaratılmış. İlle balı bitirmiyor. Daha da azaltmışlar arılar ölmüş, bal yine artmış. Böyle yaratılmış arılar, yani çok üretiyor, az tüketiyor. Üretken hayvanları Cenab-ı Hak böyle yaratmış. İnsanlara gelince insanlarda bu durum tersine. İnsanlar adeta cennet için yaratılmış. Yani hep yiyeceksin, hiçbir şey üretmeyeceksin. İnsanoğlu böyle istiyor. Tüketmek hoşuna gidiyor insanın ama üretmek dedin mi terleyeceksin ondan kaçıyor, sıkılıyor. İnsanın yaratılışı böyle. Hep versinler yesin, böyle istiyor insan. Şimdi yaratılış böyle olduğuna göre insanlar arasında hakça bir düzen, adilane bir ekonomik düzen kurmak istiyorsunuz. Nasıl kuracaksınız? Bak bunun çaresini size söyleyeyim. Şu insan hep yemek istiyor, hiç üretmek istemiyor, hep tüketmek istiyor. Ekonomik tabir olsun diye böyle konuşuyorum. Öyle bir düzen kuracağız ki, bu düzende isteyen istediği kadar tüketebilecek, bir şartla, tükettiğin kadar da üreteceksin. Herkese “Ürettiğin kadar tüketebilirsin” kaidesini koyarsan bu hakça bir düzen olur. Bu kadar çok üretmiş, o kadar çok tüketebilir. Bu kaideyi nasıl koyacağız? Ben Elaziz’de bir mal ürettim. Getirdim topluma teslim ettim. O malın eşdeğeri var. 2 kilo armut ürettim. Piyasa değerine göre bu 4 kilo elma ediyor, 6 kilo kestane ediyor diyelim. 2 kilo armudumu topluma verdiğim zaman sen bu 2 kilo armudu ürettin, buna eşdeğer olmak üzere istediğin maldan tüketebilirsin diye bu insana bir senet veriyorum ben. Ürettiğin mal kadar tüketebilirsin, bu hakkını tescil etmek için bir senet veriyorum. İşte ekonomide bu senede para denir, para. Para demek, üreten bir insana tüketme hakkı tanımak demektir. Paranın Adil Ekonomideki manası budur. Böyle olunca ekonominin ilk kaidesi şudur. Adilane bir ekonomik düzen kuracaksın öyle mi? Ne kadar üretilmiş mal varsa o kadar da para olacak. Yani açıktan para basamazsın. Açıktan para bastın mı sen zalimsin. Neden? Çünkü sen bu parayı üretim karşılığında basmıyorsun ki. Bu parayı çıkarttın mı orta yere, her şeyin fiyatı artıyor, mal az para çok. Fiyatı artıyor, benim tüketme hakkıma tecavüz ediyorsun sen. Üreten adamın hakkına tecavüz ediyorsun. İşte açıktan para basmak zulümdür. Kim basıyor bunu? Bu kapitalistler basıyor. Çalışan insanın hakkına tecavüz ediyor. Ankara’da darphane gece gündüz harıl harıl on binlikler basıyor. Çalışan bütün insanın her gün hakkına tecavüz ediliyor. Bu haksızlıktır, bu zulümdür. Anayasada “ekonomi adilane olacak” diyor, dinleyen kim?.. Gece gündüz o matbaa çalışıyor. O matbaa anayasaya aykırıdır. Fakir fukaranın hakkını çiğniyor. Bu bir...

İkincisi... Faiz dediğin nedir? Getirmişsin bir bankaya 100 TL koymuşsun. Banka sana 1 sene sonra 150 TL veriyor. Arkadaş bu 50 TL’yi nereden buldun da verdin bana? Ben 100 TL’lik mal üretmiştim, 100 TL’lik tüketme hakkım vardı. Aradan 1 sene geçti benim üretmem artmadı ki, ben bir şey üretmedim. Sen bana tüketme hakkı veriyorsun. Nereden veriyorsun? Bunun iki tane yolu var: Ya üreten bir adamın hakkını aldın bana veriyorsun veya açıktan para bastın bana veriyorsun. O da yine üretenin hakkını bana veriyorsun demektir. Yani faiz zulümdür. Faiz, çalışan insanın hakkına tecavüzdür. Faiz demek, üretmeyen adama tüketme hakkı vermek demektir. Bu da zulümdür. Adaleti bozar. İşte kapitalist düzenin zulmü ve felaketi buradan ileri geliyor. Niçin? Faizcidir... Niçin? Hakkı üstün tutmuyor. “Ben hükümetim, ben Devletim, elimde kuvvet var, ihtiyacım var parayı basarım” diyor. Kuvveti üstün tutuyor. Hakkı üstün tutmuyor. Temeli bozuk... Bu faizci kapitalist sistem insanlara saadet getiremez. İşte 30 sene denediler, arkası hüsran, arkası felaket.

Bin yıl insanlığa ışık tutmuş bir milletiz. Bize yaraşan bu uçurumdan aşağı yuvarlanan, insanlık ve ahlâk çöküntüsü bakımından bir felâkete giden batının yuvarlanan arabasına atlamak değildir. Bize yaraşan müslüman ülkelerle beraber faizsiz, adil, Hakka dayanan bir ekonomik topluluk kurmak, batıya da örnek olmak, doğuya da örnek olmaktır. Bizim milletimizin vazifesi budur. Onun için bugünkü siyasi iktidar şu ANAP’çılar manapçılar bir an evvel “Türkiye’yi götürüp de Ortak Pazar’a sokacağız” demekle sadece Türkiye’ye kötülük yapmıyor, bütün insanlığa kötülük yapıyor. Çünkü kurtuluşun kapısını kapatıyor. Türkiye’nin bütün insanlık için vazifesi var. Müslüman ülkelerle beraber adil bir ekonomik düzen nasıl kurulur, bunu kurmakla mükellefiz. Gidip o faizcinin batağına batmak değildir vazifemiz. Bak size bunları rakamlarla açıkladım. Görüyorsunuz çalışan adamın gücü azalıyor Ortak Pazar’ın içinde. Fakir daha fakir oluyor, fakirler artıyor, işsizlik artıyor. Ortak Pazar bu meselelerin içerisinde inim inim inlerken, -neden inliyor- çünkü faizci, kapitalist sistem başka neticede getirmez de onun için... O sakat, o bozuk sisteme gitmek elbette en büyük akılsızlık, en büyük felâkettir ve yalnız Türkiye’ye değil, insanlığa yapılan en büyük kötülüktür.

Kendi Vatanımızda Garson Yapmak İstiyorlar

Bu noktayı böylece tespit ettikten sonra şimdi konunun bir iki başka yönüne geliyorum. Nedir o yönleri? Muhterem kardeşlerim bakınız Ortak Pazar’a girmek demek ne demek? Söyledik, tek devlet olacak, onların esiri olacağız. Peki ekonomik bakımdan ne olacak? Ekonomik bakımdan şimdi soruyorum size... Cebinde parası olan bir adam Türkiye’ye gelse bugün istediği fabrikayı yok pahasına satın alır. Çünkü herkes şu ceketini alıp bu fabrikadan çıkmaya çoktan razı. Bu faiz, fabrikaları öyle borçlu hale getirmiş ki hiç birisi nefes alamıyor. Görüyorsunuz iflas, iflas, iflas... Bankalar da batıyor. Neden? Faizci kapitalist sistemin sonu budur da onun için. Şimdi bir an için nazari olarak AET’ye girdin. Bütün para Yahudi’nin elinde. Çıksa buraya gelse, her istediği en verimli müesseseleri satın alır. Yani bugün sen fabrikanın sahibisin, yarın sahibi bir Yahudi, bir Ermeni, bir Rum olacak. Sen kendi fabrika muhasebeci olacaksın. Bugünkü memur, işçi olacak. Bugünkü bir turistik tesisin sahibi yarın onların garsonu olacak. Neden? Çünkü size söyledim bak Ortak Pazar’ın sistemi öyle ki zengini zengin, fakiri fakir yapıyor. Onların fert başına millî geliri 10 bin dolar, bizimki bin dolar. Bu fakir gidip de o zenginle ortak oldumu, Ortak Pazar fakiri daha çok eziyor. Ezik ezik ezecek. Bu milletin insanlarına garsonluk ve çıraklıktan başka birşey vermez Ortak Pazar. Zaten sömürücüdür. Hiçbir fabrika kuramazsın, sen burada bunları yapamazsın. Neden? Çünkü o sermaye ile adam orada fabrikası var, onu genişletecek. Sen burada yeniden kuramazsın, kalkınamazsın. 30 seneyi boşu boşuna geçirdi bunlar. Hiçbir sanayi kurmadılar. Bizim başladığımız fabrikaların da bir tanesinin üzerine taş üzerine taş koymadılar. Hepsi olduğu gibi duruyor. Elaziz de öyle duruyor, Malatya da öyle duruyor... 10 sene önce neyse odur. Bir tane taş üzerine taş konmamıştır fabrika olarak, sanayi olarak, üretim olarak. Bu haliyle hiçbir hazırlık yapmadan deli gibi gidip oraya girdiği zaman nerede bir güzel turistik yer var adam gelecek kendi otelini kuracak, o oturacak. Eğer bir yerde bir faydalı fabrika varsa o satın alacak. Hem kim satın alacak? Rum satın alacak, Ermeni satın alacak. Bak şurda cebimde, dün bir arkadaşımız Ankara’da bir süpermarkete girmiş, süpermarkette Yunan mısırından yapılmış küçük cipsler. Şurada görüyorsunuz Yunanca yazıyor. Yunan malı Ankara’daki süpermarkette satılıyor. Daha Ortak Pazar’a girmeden... Girdik dedin mi her tarafta bunların malları gelip dolacak. Biz ne olacağız? Biz kendi fabrikamızda, kendi vatanımızda işçi ve garson... Yok efendim biz de çalışırız, bizim insanımız çalışkır, şudur budur. Kardeşim mantar tabancasıyla 42’lik topun karşısına çıkılmaz.

Ahlak Bozukluğunu Ülkemize de Getirmek İstiyorlar

Bu Ortak Pazar’cılara dikkat edin. Kim Ortak Pazar’a girmek istiyorsa, üniversiteye giden kız çocukların başı açılsın diye aynı adamlar istiyor. Bu durup dururken olmuyor ki. Neden böyle istiyorlar bak ben size bir tahlil yapayım. Bunların çoğu nefsine esir insan. İçki içsin zevk-i sefasına baksın. Ecnebiler böyle ya... Onların bozulmuş ahlâkı buraya gelsin, burada da rahat ahlâk bozukluğu yapılsın. İlla Ortak Pazar’a girelim diyen bazı insanların temeldeki saiki budur. Öyle Türkiye kalkınacak malkınacak hiç alâkası yok, tamamen ahlâkidir. Oradaki ahlâk bozukluğu Türkiye’ye gelsin ben de rahatça bu ahlâk bozuklukları içinde nefsime uyabileyim. Temelde yatan budur. Ama bu kimseye bir fayda getirmez. Böyle düşünen insanın kendine de bir fayda getirmez. Ne olacak? Demin de söyledim, biz bütün insanlığa karşı mes’ul bir milletiz. Nasıl bin yıl hakkı adaleti temsil etmişsek, yine müslüman ülkelerle biraraya gelerek Adil, insanlığa örnek bir ekonomik düzen, bir kurtuluş yapısı orta yere koymamız lazım.

Bizim Vazifemiz Müslüman Ülkelerle Birlik Olmaktır

Bir de bir an için aksini düşünün. Biz müslüman ülkelerle beraber bir Ortak Pazar kurduk. O zaman ne olacak? 1.5 milyarlık bir büyük pazardır müslüman ülkeler. Bir okyanustan öbür okyanusa. Müslüman ülkeler Avrupa gibi doymuş değildir, her türlü ihtiyaca karşı açtır. Çünkü bugüne kadar hep sömürülmüş, hep geri bırakılmış. Bu ülkelerin içerisinde teknolojik bakımdan en fazla ilerlemiş ülke Türkiye’dir. Türkiye öyle bir noktadadır ki, bugün azıcık gayret etse uçağını kendi yapar, tankını kendi yapar, fabrikaları kendisi kurar. Bugün Suudi Arabistan’ın Amerika’ya gidip bir defada verdiği uçak siparişinin miktarı 5 milyar dolardır. Şu a Amerika’da uçak sanayiinde 700 bin kişi çalışıyor. Bu 700 bin kişinin yaptığı iş, bir kısım Amerikan ordusuna uçak, bir kısım da diğer ülkelere, bilhassa müslüman ülkelere yapılan uçak. Amerika’ya yapılan uçağa nispet edersen bu 700 bin kişinin 300 bini Amerikan ordusu için çalışıyor, 400 bini dışarıdaki siparişler, müslümanlar için çalışıyor. Bu siparişler bize gelse ne oluruz? Biz birden bire dev bir ülke haline geliriz. Dünyanın siparişi, dünyanın parası, dünyanın işi, kimse peşimizden yetişemez. Bu kadar büyük bir tarihi fırsat önümüzdedir. Elbette Türkiye’nin menfaati Müslüman ülkelerle beraber Ortak Pazar kurmaktadır. Bununla biz onlar gibi kardeş Müslüman ülkeleri sömürecek değiliz. Elbirliği ile hem onların kalkınmasına yardım edeceğiz bin yıllık tarihimizde olduğu gibi, hem de kendimizi güçlendireceğiz. Ama bu büyük pazar, bu büyük ihtiyaç, bu büyük kalkınma hamlesi Türkiye’yi bir a asırların meydana getirmiş olduğu gecikmenin, geri kalmışlığın ötesinde en büyük bir hızla kalkınma vesilesidir. Bir de bu düzen bir Adil Düzen, faizsiz, Hakk’a dayanan bir düzen olduğu zaman aynı zamanda insanlara saadet getirecektir. Her şey çok daha ucuza mal olacaktır.

Faiz kırk çeşit belanın mikrobudur. Faiz yüzünden işsizlik oluyor Ortak Pazar’da. Faiz yüzünden pahalılık oluyor Ortak Pazar’da. Faiz yüzünden fakir daha fakir, zengin daha zengin oluyor Ortak Pazar’da. Faiz kırk çeşit belanın mikrobudur. Bu mikrobu ortadan kaldırdınız mı o zaman her şeyimiz daha ucuz olacak. Bizimle rekabet edemezler. İşte şimdi bu gerçekleri Dünya Siyonizmi de biliyor. Bu gerçekleri yalnız biz biliyor değiliz ha, asıl biz bilmiyoruz da onlar biliyor. Onlar bildiği için ne oluyor görüyorsunuz, bak görüyorsunuz senelerden beri hep bizimle uğraşıyorlar. Neden? Çünkü, biliyorlar ki azıcık fırsat bulsa Türkiye birden bire güçlenecek ve bu söylenen şeylerin hepsini yapacak. Bunu istemiyorlar. İstemedikleri için de hep Millî Görüş’le uğraşıyorlar. Şu kendini bilmeden onların tarafını tutan şu Ortak Pazarcı gazetelerin halini görüyorsunuz. Millî Görüş’e ne yer verir, ne millete anlatır. Bu sebepten dolayıdır ki dışarıdaki güçler bu söylediğimiz şeyleri istemiyorlar. Ama bizim milletimizin menfaati ise bunları biran evvel tahakkuk ettirmektedir.

Bir noktayı daha belirteyim. Geçenlerde televizyonda “Belçika’da Türk köyü” diye bir köy gösterdi. Çoğunuz görmüşsünüzdür. Adı Türk köyüymüş... Nedir bunlar? Haçlı seferlerine gelirken bu köyün halkı Haçlı Seferine gitmemiş. Siz Türklerden yanasınız, öyle ise siz Türk köyüsünüz demişler bin sene önce. O günden bu güne kadar bunların adı Türk köyü kalmış. Belediyelerinin önünde Ay-Yıldız var. Bu köyün futbol takımının giydiği formanın üzerinde Ay-Yıldız var. Ama kendileri şarapçı, domuz eti yiyen bir Belçika köyü. Ben bunu hatırlayıp niçin söylüyorum şimdi? Bizim –Allah selamet versin- Arif Emre Bey’in bir güzel sözü oldu geçende bu konuyu konuşurken. “Hocam bunlar Ortak Pazar’a girmekle bütün Türkiye’yi o Belçika’daki köy haline çevirmek istiyorlar” dedi de onun için söylüyorum şimdi. İnsanlıktan, haktan, adaletten bizim kendi milli kültürümüzden, dinimizden hiçbir eser kalmayacak. Neymiş?.. Ortak Pazar’a girmişmiş... Bundan ne bize hayır gelir ne de onlara hayır gelir. Çünkü biz bunun hakîkisini kurup onlara da örnek olmak mecburiyetindeyiz.

Ortak Pazar’ı İsteyen Hükümetler Çarpılıyor

Muhterem kardeşlerim, şimdi sözümü bağlıyorum. Sözümü bağlarken önce bir tesellimiz var bunu size ifade edeyim. Nedir derseniz? Bak 30 senedir tarihi olaylar nasıl cereyan etti dikkatinizi çekerim. İlk önce Türkiye’yi Ortak Pazar’a sokacağız diye müracaat eden iktidar 1959’daki iktidar idi. Müracaat ettiler, bir sene geçmedi o iktidar devrildi. Sene 1963’e geldi İnönü iktidarda idi. Ankara Anlaşması’nı imzaladı, demin tarihlerini verdim, bir sene kalmadı o da devrildi gitti. Sene 1970’de demin söyledim Katma Protokol’ü o zamanki Demirel Hükümeti mutabık kaldık 22 Temmuz 1970’de, 12 Şubat 1971’de o da devrildi gitti. Şimdi bugünkü bu ANAP iktidarı bir seneye kalmayacak biz de Ortak Pazar’a gireceğiz diyor ya işte bunun manası inşaallah bir seneye kalmayacak bunlar da devrilip gidecekler. Hadise bu...

Şimdi muhterem Elazizli kardeşlerim, milletimizi böyle bin yıllık bir tarihi felâketten inşallah Cenab-ı Allah kurtaracak. Bak görüyorsunuz hadiseler böyle oldu. Neden? Çünkü şu vatan topraklarında; yalnız bugünkü Türkiye hudutları içerisinde siperlerde verilen şehitler 55 milyondur. Bugünkü nüfus kadar siperde şehit vermiştir bu millet. Bu şehitlerin ruhu müsaade etmiyor. Görüyorsunuz kim bu yola tevessül ederse çarpılıyor, bir sene kalmıyor çarpılıyor. Neden? Çünkü biz Çanakkale Harbi’ni niye yaptık? Niye yaptık biz Çanakkale Harbi’ni?.. Eğer bu memleket götürülüp Ortak Pazar’a sokulup Avrupa’ya vilayet yapılacak idiyse Çanakkale Harbi manasız olur. Niye? Bir an için –farz-ı mahal olarak-Çanakkale Harbi’ni kaybetseydik İngilizler gelip bütün ülkeyi işgal edecekti, sonra istediği yeri satın alacak, bizi garson, çırak olarak kullanacaktı. Şimdi Ortak Pazar yoluyla aynı şeyi yapıyor. Öyle ise Çanakkale Harbi’ni niye yaptık? İstiklal Harbi’ni niye yaptık? Haçlı Seferleri ile elde edemediklerini şimdi Roma Anlaşması’nın maddeleri ile gelip aldatarak tatbik etmek istiyorlar. Hadise bu kadar mühimdir.

Ortak Pazar’a Girmeye Müsaade Etmeyeceğiz

Bin senelik tarihimizin en mühim hadisesiyle karşı karşıyayız. Onun için de bu adımlara asla müsaade etmememiz lazım. Nasıl olacak bu iş? Bak Elhamdulillah daha karlar erimeden yola çıktık. Adım adım bütün yurdumuzu dolaşacağız Allah’ın izniyle. 50 milyon insana bu gerçekleri anlatacağız. Zaten insanımız bunu biliyor. Ve bizim milletimiz bizimle beraber. Hiç bundan şekkimiz, şüphemiz yok. Bu bir avuç adam millete sormadan bu oyunları oynamak istiyorlar. Bu oyunlarını bozacağız Allah’ın izniyle. Bak Norveç referandum yaptı Ortak Pazar’a girelim mi girmeyelim mi diye. Halk dedi ki “hayır, bunda bizim menfaatimiz yoktur”, girmedi. İsviçre referandum yaptı, girmedi. Şuna bakın siz Türkiye’de Meclis’te bile konuşulmadan “biz gireceğiz” diyorlar. Mecliste bile konuşulmadan... nasıl girersiniz?.. Nereye gidiyorsunuz?.. Bu uçurumdan aşağı yuvarlanan arabaya atlayacaksanız kendiniz atlayın. Bu millet sizinle beraber gelmeyecek Allah(CC)’ın izniyle.

Onun için şimdi bu konferanslarla yurdun her tarafında milletimizi uyaracağız. Zaten bildiği gerçekleri dile getireceğiz. Gerektiği zamanda en büyük mitingleri yapacağız. Biz millet olarak bu oyunlara gelmeyeceğiz, Allah’ın izniyle. Fakat bunların asıl kökten çözümü 1988 senesinde seçim var, parlamentoya çok güçlü bir şekilde Millî Görüş’ü yeniden getirip koymaktır. Millet olarak inşallah işte bugünden itibaren 18 ay bu hedefe ulaşmak için hep beraber bütün gücümüzle çalışacağız inşallah.
Şimdi bu yeni dönemin başlangıcındayız. Hep beraber içimden heyecanla geldi bir kılıçlarımızı bileyeceğiz ve Elaziz’i bütün milletimize örnek olarak göstereceğiz. Şu oturanlar bir ayağa kalksınlar bakalım. Kılıçlarınızı bir kaldırın.

Bugünkü konferansımızı tekrar hem tertip heyetine hem bütün Elazizli kardeşlerimize teşekkür ederek kapatırken Millî Görüş için çalışacağımıza söz vererek hitama erdireceğiz. Ellerinizi bir kaldırın... Buyurun…

Milletimizin saadet ve selameti için, Millî Görüş’ün başarısı için, bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz.

Gazanız mübarek olsun. Allah hepinizden razı olsun.

Esselamu Aleyküm.

Yorumlar (1)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!
Mustafa 4 yıl önce
Teşekkür ederim çok güzel yazıya dökmüşsünüz. Avrupa birliği dersinde bize bu olayları guzelleye guzelleye anlatiyorlar, hocaların bile zihinleri işgal olmuş ab bizden korktuğu için almıyor girersek çok güzel olur bizim için diyorlar yazık.
Günün Karikatürü Tümü

Günün önemli haber ve videoları WhatsApp kutunuzda! Telefon numaranızı yazın, hemen abone olun...

12
az bulutlu
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Namaz Vakti 30 Nisan 2024
İmsak 04:07
Güneş 05:43
Öğle 12:51
İkindi 16:40
Akşam 19:49
Yatsı 21:18

Gelişmelerden Haberdar Olun

@